1 Mayıs 2010 Cumartesi

MATOMENA HOMATA


Matomena Homata

Anayurduma selam söyle benden Kör Mehmet’in damadı! Benden selam söyle Anadolu’ya… Toprağını kanla suladık diye bize garezlenmesin… Ve kardeşi kardeşe kırdıran cellâtların, Allah bin belasını versin!”

Benden Selam Söyle Anadolu’ya / Dido Satiriyu

Bir ilkbahar gününde güneş tüm hıncını İzmir’den almış ve de batıya doğru hareketini hızlandırdığı saatlerde , bilmem kaç defa geldiğim şu köyün kesme taşlı sokaklarında adımlarken, aklıma Dido’nun o meşhur romanı geldi. Matomena Homata, Türkçe karşılığı Kanlanmış Topraklar, bizde ise Benden Selam Söyle Anadolu’ya diye yayımlandı. İşte hikaye içeriği bu köyde başlıyor. Şimdiki adıyla Şirince’de, o zaman ki adıyla Kırkıca.

Yürürken şöyle bir durdum temiz havayı içeme çektim. Bilmem ki buradaki mistik hava mıdır, yoksa doğası mıdır ; her gelişten sonra bir yenilenme hissederim kendimde. Roman kahramanlarımızdan Manoli de demez mi ki “Dünya’da Cennet diye bir yer varsa o da bizim Kırkıca ‘dır diye..Belki şu yürüdüğüm sokakta Manoli ve Katerina yürüdüler belki Dido bile..zaten onun doğduğu yer burası belki de yürümüştür.

Neyse ki Manoli,Katerina, Dido derken yaklaşıyorum; hedefim Aziz Yohannes Kilisesi. Köy içinden sağa doğru tepeye çıkıyorum. Kilisenin önünde bir havuz var. Bizim süs havuzu diye tabir ettiğimiz cinsten bir havuz ve havuzla bütünleşmiş bir Meryem Ana figürüyle karşılaşıyorsunuz; bu su dolu havuzun ortasında da küçük bir delik bulunuyor. Bir inanışa göre havuza attığınız bozuk para ortadaki deliğe düşerse dileğiniz oluyor. İnanmam böyle şeylere fakat her gelişimde de mutlaka içine bir bozuk para atarım. Öylesine işte. Kimi deliğe girer, kimi girmez. Öylesine..

Asıl senelerdir dikkatimi cezbeden bu kilisenin restorasyonunu üstlenen uzak diyarlardaki yabancı bir enstitü. İçindeki bir çok şey eksik olsa dahi iyi bir restorasyon denilebilir Çünkü çok önceleri daha bir haraptı. Şimdi ise her gelişimde biraz daha düzgün görünüyor. Hayret ki geçmişte havuzdaki Meryem Ana figürünü de kırıp çalmamışlar. Bir de bu köyde bir kilise daha var ki ona hiç kimse sahip çıkmamış . Durumu çok vahim. Yıkıldı yıkılacak. Diyebilirsiniz ki sanki bizim değerlerimize yurtdışında çok ehemmiyet gösteriyorlar da biz mi göstereceğiz şimdi. Fakat denir ya sui misal emsal olmaz diye elbette böyle şeyler bizim eserlerimize de dışarıda olmuyor değil, değil de, şimdi burada sanki geçmişten gelen bir kin midir yoksa ilgisizlik midir nedir sanki mübadeleden sonra elli altmış yıl unutulmuş da aa..a şurada bir tarihi eser vardı dur bir bakalım demişler hissi uyandırıyor, ne acı. Ne yapalım siyasi, politik, dini konulara girmeyelim şimdi diyeceğim ama klavyem girmekte ısrar ediyor.

Şu Mayıs ortaları yaklaştıkça aklıma 15 Mayıs gelmiyor değil. “1919 Mayıs 15” Efsun Alayı İzmir rıhtımına çıkmış, önlerinde takdis ile meşgul Metropolit Hrisostomos, Hükümet Konağı’na doğru ilerliyorlar ve sonrası; sonrası ise malum, kan ve gözyaşı. Romanlar, filmler.

Neyse Dido, Anadolu’da sizlerin bir atasözü vardır hani ölünün gözünden yaş akmaz derler, sen de diyordun ya hani “bize garezlenmeyin” diye. Merak etme garezlenmedik, en azından şu aralar. Oralarda sen şimdi rahat uyu; Manoli’ye Katarina’ya da selam söyle… Selam söyle …selam söyle ki ne rıhtımda bir bebek ağlasın ne analar beklesin evlatlarını yasla, selam söyle..selam söyle benden onlara ki Kırkıca daha bir güllük gülistanlık. Selam söyle Atina’ya, Pire’ye, Selanik’e, kederlenmesin. Yine de insanlar gülüyor fakirliklerine ki bir farkla şimdi turistik tebessümler saçıyorlar etraflarına. Selam söyle, selam söyle ki ne çare zaman değişti !

Serkan KASALAR