6 Şubat 2011 Pazar

KARLSBAD'DA BİR "PAŞA"


Avusturya Macaristan İmparatorluğu’nun batısında Bohemya bölgesinde Prag’a 130 km. uzaklıkta Karlsbad’da, bir Osmanlı Generali tedavi amacıyla bulunmaktaydı.

1918 yılının Haziran sonlarında, böbreklerindeki rahatsızlığın artması sebebiyle, Cottage Senatoryumu doktorlarından Dr.Markotein’in tavsiyesi üzerine, buradaki şifalı sulardan istifade etmek ve kür görmek maksadıyla 30 Haziran 1918 günü Mustafa Kemal Paşa Karlsbad’a geldi ve burada bulunan Dr.Vermer’in tavsiyelerine uydu.

O zamanki adıyla Karlsbad, şimdiki adıyla Karlovy Vary. Karlsbad o dönemde Avusturya Macaristan İmparatorluğu’na bağlı Bohemya eyaletinin küçük bir kasabasıdır. Bu kasaba o dönemden bu güne şifalı sularıyla ünlü, yeşillikler içinde birçok oteli barındıran Çek Cumhuriyeti sınırları içinde Prag'a yakın şirin bir kasabadır.

Mustafa Kemal Paşa yaveri Şevki ile birlikte Karlsbad’a geldiği ve burada yaşadığı olayları günlük tutarak ebedileştirmiştir. Altı defterden oluşan ve yıllar sonra bu günlüğü Cumhurbaşkanlığı Köşkünde bulan Afet İnan, Atatürk’e gösterdiğinde, Atatürk heyecanlanmış ve çok duygulanmıştır. Afet İnan’da bu günlüğü yeni yazıya çevirmiştir.

Paşa günlüğünde ilginç ve komik bazı olayları, döneme ait bazı fikirleri ve kendisine ait ilerisi için yön çizecek durumları harika bir biçimde yazıya dökmüştür. Mesela en ilginçlerinden birisi Paşayı, albay olarak niteleyen bir otel garsonuyla olan münasebetidir. Paşa bu durumu günlüğünde şöyle yansıtır :

“ 03 Temmuz 1918 Çarşamba Asker elbisemi giydim. Saat 7'de Impérial'e gittim. Daha henüz salonları temizliyorlardı. Pelerinimi gardıroba bıraktım. Otelin bahçesinde epeyce dolaştım. Canım sıkılıyordu. Bir aralık yağmur yağmaya başladı, tekrar otele girdim. Bu defa salonda oturdum. Henüz kimse yok. Saat 8 oldu. Müzik başladı. Yemek salonuna geçtim. Obert'e hazırladığı yeri sordum. Dün tenbih etmiştim. Buyurun, miralay efendi! dedi. Adam zahir halimize bakarak demek ki, ancak miralaylık tevcih ediyordu. General olduğumu anlatmaya kalkışmak bir mesele... Sesimi çıkarmadım. Bir küçük masaya oturttu. Yemekten sonra bu masanın her vakit akşam yemekleri için bana tahsis olunmasını söyledim. Ve kendimi de tanıtmak için kartımı verdim. Moustapha Kémal Pacha Arméefuhrer.

Herr Obert'in bütün bu tafsilatlı karta rağmen bizi miralay efendilikten başka bir şey telakki edemediğini ve Pacha'nın merkum nazarında tahminini tebdil etmediğini Arméefuhrer'ın de medlûlünü hiç düşünmediğini zannederim. Çünkü ertesi günü masa üzerine bıraktığı Bestelt (rezerve) levhasının altında kurşun kalemle şu isim yazılı idi. Monsieur Kemal Pacha. “

Elbette Herr Obert, Mustafa Kemal Paşa’nın bir kaç ay önce Berlin seyahatinde Veliaht Sultan Vahdettin’e yaverlik yaptığını ve kendisine Yaver-i Fahri Hazret-i Şehriyari (Padişah Onursal Yaveri) unvanının verildiğini ve yine Mustafa Kemal Paşa’nın bir yıl sonra bir milletin kaderini değiştireceğini nereden bilebilirdi? Gerçekten de tam bir yıl sonra Amasya’da 1919 Haziran’ında, Mustafa Kemal, Rauf Orbay, Ali Fuat Paşa “Vatanın bütünlüğü milletin bağımsızlığı tehlikededir.” diye başlayan Amasya Tamimini imzalayarak İstiklal Savaşını başlatıyorlardı.

Ne tesadüftür ki Mustafa Kemal, Sultan Reşat’ın öldüğü’nü ve yerine 03 Temmuz !918 günü -aynı zamanda yaveri olarak Berlin seyahatinde eşlik ettiği- Vahdettin’in padişah olduğunu Karslbad’dayken öğrenmiştir. Bir ilginç tesadüf daha o zaman ki Karlsbad’ın bağlı olduğu Bohemya’nın bayrağı da kırmızı beyazdır.

İLK TÜRK FİLMİNİ KİM ÇEKTİ ?

Bırakın Çocuk Oynasın..!!

Yukarıdaki sözleri Sultan 5. Mehmet Reşat, resmini çekmek isteyen Manaki Kardeşleri engellemek isteyen muhafızlarına söylüyordu.

Bırakın çocuk oynasın ! Olay 1911 yılında Makedonya'nın Manastır (Bitola) kentinde geçmekteydi. Korumalar Milton Manaki'yi ve acayip kutusunu olay yerinden uzaklaştırmak istemekteydiler. (Bu acayip kutu 1911 yılından günümüze belgeselleri taşımış 300 no'lu Charles Urban marka kameradır). Milton ve kardeşi Yanaki Balkanlara ilk defa Sinematografi'yi getiren kardeşlerdir.
Biraz literatür karıştırıldığında ve de resmi tarih açıklamasına bakıldığında çekilen ilk Türk filminin, Ayastefanos'taki Rus Abidesinin Yıkılışı olduğu görülmekdir.

Osmanlı Devleti'nin I. Dünya Savaşı'na girdiği yıl çekilen, Türk sinema tarihinin bilinen ilk filmi ve senaryosudur. Osmanlı ordusunda yedek subay olarak görev yapan Fuat Uzkınay tarafından 14 Kasım 1914'te çekilmiştir. Film 150 metrelik bir belgeseldir. Filmdeki tüm olay Ayastefanos'taki (Yeşilköy) Rus anıtının yıkılışıdır. Lumiere Kardeşler'in sinema tarihine ilk film olarak geçen ve sinemanın doğuşu kabul edilen trenin gara girişinin Türk versiyonudur. Filmin hiçbir kopyası günümüze ulaşamamıştır

Öte tarafta Makedonya’nın Manastır şehrinde “Manaki Kardeşler” kameralarıyla tarihe ışık tutuyorladı. Makedon sinemasının öncüleri olan Yanaki (1878-1954) ve Milton (1880-1964) Manaki, Avdela’nın Vlach köyünde doğdular. Manaki Kardeşler birbirinden farklı karakterlere ve mizaçlara sahip olsalar da, yakın işbirliği yaptılar ve birbirlerini hem fotografik hem de sinematografik anlamda tamamlayarak uyumlu bir birliktelik yarattılar. İlk profesyonel aşkları fotoğraftı. 1898 yılında Yanaki bir meslek lisesinde kaligrafi ve çizim öğrettiği Ianina’da bir fotoğraf stüdyosu açtı. Aynı sene, Milton Manaki’de ona katıldı ve kardeşinin stüdyosunda fotoğraf sanatını öğrenmeye başladı. Merakı ve gayretli çalışması sayesinde, Milton kısa sürede
fotoğraf ustası oldu.

1904’te Manaki Kardeşler Bitola’ya (Manastır) taşınmaya karar verdiler. Şehir o dönemde Balkanların önemli bir ekonomik, politik ve kültürel merkeziydi. Bir sene sonra Bitola’da meşhur “Sanat Fotoğrafçılığı Atölyesi”ni açtılar. Manaki Kardeşler için diğer önemli yıl Kral 1. Karol tarafından Romanya’nın Sinaia şehrindeki büyük fotoğraf sergisine davet edildikleri 1906’ydı. Sergide fotoğraf kolleksiyonları ile Altın Madalya kazandılar, ve bu başarı onlara Majestleri Kral 1. Karol’un Saray Fotoğrafçıları ünvanını getirdi. 1911 yılında da Osmanlı Sultanı’nın ve 1929 yılında Yugoslavya Kralı Alexander Karadjordjevic’in fotoğrafçısı oldular. Fotoğraf makinesi deneyimi görsel bir hazırlık için mükemmeldi ve onlara film kamerasıyla çalışmak için sağlam bir altyapı kazandırdı. 19. yüzyıldan 20. yüzyıla geçerken, Balkan Savaşları ve 1. Dünya Savaşı ile çalkalanan Balkanlar’da Osmanlı İmparatorluğu’nun Balkan kanadında yer alan Bitola politik bir merkez olarak büyüyordu. Bitola’da 30 bin Türk askeri bulunuyordu. Burada askeri akademi, okullar, bankalar ve matbaalar vardı. Avrupa etkisinde zengin ailelerin yanı sıra banliyölerde yoksul sınıfın da olduğu bir ticaret merkezi haline gelmişti. Kısaca, Bitola’da yoğun bir şekilde fotoğraf makinesiyle çalışan Manaki Kardeşleri cezbeden ilginç, çekici bir hayat vardı.

Milton Manaki’nin anılarında 1905’te ağabeyi Yanaki’nin Avrupa’daki başkentlere seyahat ettiği yazar. Yanaki Londra’daki Charles Şehir Ticaret Merkezi’nden 300 model numaralı Bioskop film kamerası alır. Camera 300 olarak bilinen bu kamerayla mahalledeki ve ailelerindeki başka kadınlarla gezinen 114 yaşındaki neneleri Despina’yı ölümsüzleştirirler (1905). Bu onların ilk filmi ve Makedon sinematografisinin doğuşudur.

Milton ve Yanaki Bitola’daki ana caddede (Shirok Sokak) bulunan evlerinin balkonundan birçok film çektiler – bunlar Pelister Dağı yamaçlarında geçen hayatın her yönüyle ilgili belgesellerdi. Fotoğraf stüdyosunun ve Camera 300’ün yanı sıra, Manaki Kardeşler filmleri de projekte etmeye başladılar. 1921’de ana caddede tepesi açık yeni sinemaları “Manaki”de ilk filmlerini gösterdiler. Sinema bahçesi Manaki Kardeşleri tatmin etmeyen kısa vadeli bir çözümdü. Sonraları, bir sinema salonu kurdular ve 1 Aralık 1923’te bu sinemada ilk gösterimlerini yaptılar. Bu sinema 1939’da yanana kadar farklı kişilerin elinde başarılı bir şekilde yönetildi.


Resim yazısı ekle

Pekala bu açıklamalar ışığında ilk Türk Filmini kim çekti ? 1914 yılında Ayastefanos'taki Rus Abidesinin Yıkılışı’nı görüntüleyen Fuat Uzkınay mı? Yoksa 1911 senesinde Sultan Mehmet Reşat’ın Manastır’a gelişini görüntüleyen Manaki Kardeşler mi?