13 Mart 2010 Cumartesi

Kırım-Kongo


Günlük güneşlik bir hava. Yeşillikler ağaçlar ve doğa. Birden canınız pikniğe gitmek istedi. Haydi! Dediniz; arkadaşlar hep beraber pikniğe gidiyoruz. Tabiatın bağrında, yerlere, kilimlere, sere serpe uzandınız, yayıldınız. Ancak atladığınız bir durum var. Bu sizin son yayılmanız olabilir. Çünkü artık bizimle beraber olan bir şey var. Adıyla sanıyla Kırım Kongo Kanamalı Ateşi Hastalığı. Yani kene ısırması. Adı bile tüylerinizin ürpermesine sebep oluyor. -Ne oldu sana, çökmüşsün? -Valla sorma Kırım Kongo Kanamalı Ateşi Hastalığına yakalandım. Söylemesi bile ayrı bir dert. Hayatınızın bir film şeridi gibi önünüzden geçmesine sebebiyet verecek bir durum.

Şimdi diyeceksiniz ki Kırım nere Kongo nere nasıl gelmiş bu virüs buralara? Efendim hani şu göçmen kuşlar var ya. İşte onların vasıtasıyla seneler zarfında ta oralardan ülkemize kadar taşınmış, hali hazırda kurbanlarını bekleyen ve kene ısırığıyla yayılan ölümcül bir virüs çeşidi bu. Aşısı yok. Sadece bu hastalığı geçiren, ömür boyu bağışıklık kazanmış oluyor. Ölüm oranı yüzde otuz. Genelde ülkemizdeki vakaların çoğu ölümle noktalanıyor.

Dahası var. Öyle sadece piknik alanlarında değil, her yerde bunlar karşımıza çıkabiliyor. Örneğin, bir öğle yemeğinizi dışarıda yemeye karar verdiniz. Arkadaşlarınızla beraber dışarı çıktınız. Malum yaz mevsimi bütün restoranlar, kafeler, masa sandalyelerini dışarılara atmış, bahçenin içinde, kaldırım üstünde, çimliğin üstünde, çiçekler böceklerle beraber bir öğle yemeği sefası düşüncesi içindesiniz. Yine unuttuğunuz bir şey var. O malüm mahluk o an orada olabilir ve her an yanınıza gelebilir. Belki de yanınızdadır bile.

Diyelim ki böyle bir mahlukatın ısırığına maruz kaldınız. Adı üstünde kene bu . Vazifesini yapıyor ve yapışıyor. Kesinlikle kendiniz çıkarmaya çalışmıyorsunuz. -Epey mürekkep yalamış bir arkadaşım, yaa biz köyde küçükken bu keneler üzerimize yapışırdı, biz de parmağımızla vurup üzerimizden atardık dedi, şakayla karışık, ben de sakın şimdi aynı şeyi deneme kapitalist sistem yıllar içinde sadece insanları değil hayvanları da vahşileştirdiği için bunlar senin köyündeki kenelere benzemez sakın böyle bir şey deneme dedim.- Neyse bu işin latife kısmı. Bir anlık gaflete düştünüz ve diyelim ki keneyi elinizle çıkardınız. Başta söylediğim, hayatınızın filminin fragmanlarını görmeye hazır olun. Hele bir de yaralı bölgeye sakın ve kesinlikle yurduma mahsus ilk yardım yöntemlerini uygulamaya kalkmayın. Hani yanıklarda diş macunu, arı sokmasında bıçak bastırılması vesaire gibi. Mutlaka kene için de ilkel bir ilk yardım metodu bulunmuştur. En iyisi siz dediğim gibi ısırılan yeri ellemeden, en yakın sağlık birimine koşun, koşturun. Kana karışan bu virüsün vücudunuzdan bir an önce ihraç edilmesinde yarar vardır. Bir de arkadaşlarınızın fantastik yaklaşımlarına uyarak uzakta bir yerde, yani sağlık birimlerinden uzakta bir yerde, yemek olayına giriştiyseniz. Ki bu, oraya nasıl olsa bir helikopter gönderirler mantığıyla yapılmış, talihsiz bir yanılsamadır. Beklemeyin göndermezler. Gönderseler bile eski “Olacak O Kadar” parodilerini aratmayacak nitelikte, evet burası Türkiye, her şey olabilir dedirten vakalarla karşılaşabilirsiniz. Yani kene ısırığı vakasıyla vardığınız sağlık kuruluşundan, böyle popüler bir hastayı bulmuşken bari boş göndermeyelim edasıyla, örneğin apandistiniz veya başka bir organınız alınmış olarak çıkma ihtimalinizi de göz önünde bulundurmalısınız. Olmaz olmaz demeyin. Tamam şimdi bunlar da işin latife kısımları.

Ancak durum gerçekten de vahim. Bazen düşünüyorum da biz insanlar mı hayvanların doğal ortamındayız, yoksa hayvanlar mı insanların doğal hayatının içinde ? Deli dana, kuş gribi derken, bir bu eksikti dedirten, kırım kongo kanamalı ateşi hastalığı.

Neyse efendim işin özü çok dikkatli olmalıyız; herkese, kenesiz, kanamasız, kongosuz, kırımsız, sağlıklı günler dileğiyle…

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder